Akşener: Kendi ayakları üzerinde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız

İYİ Parti (İYİP) Genel Başkanı Meral Akşener, grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle konuşmasını ağırlıkla kadınların uğradığı ayrımcılığa ayıran Akşener tarihe geçen kadın mücadelelerini anlatarak, “Tesettürü ile uğraşılmayan, bedeni ile sömürülmeyen, her adımda arkasını kollamayan, durakt lambanın soğuk ışığına sığınmayan, boşandığında dul ağladığında hor görülmeyen, market rafından aldığını gizlemeyen, kendi ayakları üzerinde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız. Hiç boşuna uğraşmayın, isteseniz de istemeseniz de alışacaksınız” dedi.

“Ayçiçek yağı kuyrukları da artık ülkemizin acı bir gerçeği”

Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Millet sözünü dillerinden düşürmeyip yaptıkları ve attıkları her yanlışla millete düşmanlık ediyorlar. Nazım Hikmet ne güzel ifade ediyor. ‘Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim’ nitekim geçen hafta fakir köylü Hatçe kadına, ırgat Süleyman’a düşman olan tarım bakanı görevinden affedildi. Gelin sayın bakanın performansına bakalım. Mazot 20 lira, yemin kilosu 5.5 lira, kuru yonca 2.5 lira, çiftçimizin borcu 178 milyar lira. Süt, yem paritesi tarihte ilk defa birin altına düşmüş. Kurbanda yüz malı olan çiftçinin bugün 50 malı yok. Çiftçiden 2 lira 25 kuruşa alınan buğday neredeyse 6 liraya ithal ediliyor. Kışın ortasına gelmişiz hala buğday ihtiyacı karşılanmamış. Ayçiçek yağı kuyrukları da artık ülkemizin acı bir gerçeği. İşte size partili cumhurbaşkanlığı sisteminin tarımda oluşturduğu enkazın ibretlik resmi.

“Zeytinci para kazanamıyorsa sen utanacaksın”

Maalesef artık iyice anladık ki bu iktidarın bir kötülük ajandası var. Belli ki bu ekip her hafta toplanıp ‘Acaba bu hafta memlekete ne kötülük yapsak’ diye istişare ediyorlar. Ya ekonomiyi batıracak kararlar alıyorlar, ya da bir yandaşı ihya ediyorlar. Ya da haritadan seçip memleketin bir başka sahilini, ormanını talan ediyorlar. Bu ajandaya zeytinlikleri almışlar. Zeytinliklerimizin talan kararnamesi bütün yasalar çiğnenerek anında önümüze konuluverdi. Sayın Erdoğan hani ‘Nas’ vardı ne oldu Nas’a? Yüce Rabbim Kuran’da o ağaç üzerine yemin ediyor. Bu talanı imzalarken hiç mi yüreğin sızlamadı?

Madeni çıkardıktan sonra ağaçları yerine dikeceklermiş… Sökülmüş ağaçları yerlerine dikeceklermiş… Bu zihniyete bir bakar mısınız? Üç yüz senelik, beş yüz senelik mucizeyi topraktan sökecek sonra da yerine takacakmış. Mübarek sanki vida söküp takıyor. Ne zaman yanlışlarına dikkat çeksek ‘Bunlar Türkiye’nin zenginleşmesine karşı’ diyorlar. Üstelik bunu, böyle bir zenginliği vicdansızların eline bırakırken demeye de zerre utanmıyorlar. Zeytinci para mı kazanıyor diye soruyorlar. Kardeşim zeytinci para kazanamıyorsa sen utanacaksın, sen.

Rahmetli Erbakan hocanın deyimiyle ‘Sizi gidi beton kafalılar sizi’. Kimse merak etmesin bu konunun peşini bırakmayacağız. Dava açtık, süreci yakından takip ediyoruz.

“Yeni yokluğumuz ilaç yokluğu”

Toplumuzun her kesimini hızla fakirleştiren bu sistemin verdiği zarar sadece yoksullukla sınırlı kalmadı. 2022 Türkiyesinde artık yokluk da yaşanmaya başladı. Yeni yokluğumuz ilaç yokluğu. Vatandaş eczacıyı suçluyor, eczacı ilaç firmalarını, firmalar döviz kurunu suçluyor. Döviz kurunun dili olsa da konuşsa görsek kim suçlu… Yanlış yürütülen ilaç ve geri ödeme planları vatandaşlarımızın en kritik hastalıklarında ilaçsız kalmasına neden oluyor. İlaç fiyatları da tıpkı elektrik, akaryakıt gibi dövize bağlı olarak ilerliyor. 14 Şubat’ta ilaç üreticilerimize fiyat belirlerken ‘1 avroyu 6 lira 29 kuruş kabul ediyorum ona göre fiyatınızı belirledim ya bu fiyata satarsınız ya da bu fiyata satarsınız’ dendi. Madem devlet olarak ilacı alırken avroyu 6.29 kabul ediyorsunuz o zaman akaryakıt, elektrik fiyatlarında da avroyu 6.29 liraya sabitleyin bakalım. Hodri meydan. Bay krizin bunu yapamayacağını biliyorum. Isparta’yı karanlıkta bırakan, şehir hastaneleri üzerinden milletin sırtına yapışan beşli çeteye kıyamaz da ondan.

Derhal bu saçmalığa son verin. Derhal adım atın. Yıl sonunu beklemeden ilaç fiyatlarının belirlenmesindeki yeni düzenlemeyi yapın.

“Acı gerçeklerimizin sadece bir günlüğüne hatırlanacağı gün”

Bugün bol miktarda sahte gülüşler göreceğimiz, hamasi sözler duyup içi boş vaatler dinleyeceğimiz bir gün. Bugün her dakika, her saat yaşanan acı gerçeklerimizin sadece bir günlüğüne hatırlanacağı gün. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.

Bugünün kadınlar atfedilmesi bile esasında bir mücadeleyi ve bir acıyı işaret eder. Kadınların yaşadığı önyargılar ve baskılar dünyanın her yerinde aynıyken verilen mücadeleler farklı mı? Elbette değil. Kadınları sürekli olarak bir şeyler için mücadele ederken görürüz. Mesela aydınlanma ile başlayan insan haklarında kadınlara pek yer yoktur. Kadınlar sanki biyolojik olarak farklı, korunması, kollanması ve idare edilmesi gereken ayrı bir tür olarak kabul ediliyordu. Kadınların ilk savaşı burada başladı.

Sonra kadınlar demokrasi için mücadele etti. Stalin’in Doğu Avrupa’yı ele geçirme planını da ilk önce kadınlar itiraz etti. ABD’de ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı başlatılan sivil haklar hareketinin kalbinde de yine kadınlar vardı. Berlin Duvarı yıkılırken, İran’da çalınan seçimlere tepki gösterilirken yine kadınlar ön saftaydı. Bu kadınlar birbirlerini hiç tanımadılar ama aslında hepsi kardeşti. Bedel ödemeyi göze aldılar. Birçok erkeğin ılıman iklim meyvesi gibi her mevsim çiçek dağıtmasının aksine kadınlar adeta sert ve soğuk çınar gibi karakterli ve dimdik durdular.

“Osmanlı’nın yıkılış döneminde kadınlar hak mücadelesine başladı”

Dünyanın her yerinde kadınlar haklarını korumak için mücadele verirken Türk kadınları kaderlerine razı mı geldi? Elbette gelmedi. Türk kadının verdiği mücadele belki de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi. Osmanlı’nın yıkılış döneminde kadınlar hak mücadelesine başladı. İstanbul’un 93 Harbiden itibaren İstanbul’un ekonomisini götürenler kadınlar. Bunu ABD’li ve Avrupalı birer kadın gazeteciler söylüyor. Bahçe ekonomisi… Takas üzerinden açların doyurulduğu, üstlerinin giydirildiği bir süreç bu. Beyaz Konferanslar…

Hem Kurtuluş mücadelesinin içinde herkesten önce yer alan, Atatürk’ün arkasında, yanında saf tutan buna karşılık aynı zamanda onun diplomatik mücadelesini veren kadınlardan bahsediyorum.

Türk kadınları tarihin hiçbir döneminde hak arayışından vazgeçmedi ama bizim en büyük şansımız Cumhuriyetimiz oldu. Kadınlar Türkiye’de, bu coğrafyada hep bir şeyler konusunda tercih etmek zorunda kalmışlardır ve ağlamak bile kendilerine haramdır. Ben Rumeli göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Erkeklerin savaşta olduğu, şehit, gazi olduğu ve kadının göçü evirip çevirdiği, aileyi topladığı ve çoğu zaman yalın ayak yürüyerek başladığı bir süreçten bahsediyorum.

“Bu ülkenin kadının ayağının altını öpmelisiniz kereste adamlar”

Bir kalabalık, dize kadar çabuk, sırtınızda bir çocuk, kucağınızda, elinizde bir çocuk. Yürüyorsunuz. Kucağınızdaki çocuk ağırlaşıyor, sırtınızdaki çocuk belinizi büküyor, elinizdeki tökezlemeye başlıyor. Birinden birini feda etmeniz lazım. Sofie’nin seçimi ile ilgili bir film yapıldı Oscar aldı. Biz her şeyi unuttuk… Tuna Nehri’nin bebek aktığı söylenir. Aileler kucağındaki çocukların komiteciler tarafından süngülendiğini görmemek için çocuklarını nehre attılar. İki gün bebek aktı, biz bunları unuttuk. Sonra İstiklal Savaşı… Utanmadan hiçbir şey yapmadınız diyorlar. Ayıp be ayıp. Bu ülkenin kadının ayağının altını öpmelisiniz kereste adamlar. Utanmadan, sıkılmadan hiçbir şeyi hak etmediğimizi söylüyorsunuz. Bu ülkenin kadını her şeyi hak etti.

Osmanlı’nın küllerinden büyük Türkiye Cumhuriyeti’ni yükselten en büyük itici güç, kadının toplumdaki ağırlığının değişimi oldu. Türk kadınının gücünü gören ve hakkını teslim eden bir çift mavi gözün ışığı Türk kadınının umudu olmuştur. Gençlere, kadınlara Atatürk’ü unutturmaya çalıştılar. Atatürk’ün hakkında en büyük hakareti yaptılar. Umarım duyarlar, işte burada onu unutturamadılar, unutturamayacaklar… Çünkü o gerçekten hakkı hakka teslim eden bir liderdi. Gençlerle Cumhuriyetin, Atatürk’ün arasını açmaya çalıştılar ama başaramadılar.

Biz tuzu kuru kadınlar onlar için çok şey yapmak zorundayız. Mecburuz. Bizi yönetenlere bu işi bırakmak doğru değil. Kocasından şiddet gören kadınlar, ‘Senin geldiğini kocama söyleyeyim senden korkar’ diyen kadınlar… Allah’a şükür adamlar benden korkuyormuş, bence bir sakıncası yok..

“Kendi ayakları üzerinde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız”

Ey Sarayda yaşayanlar, beş, on maaş alan haramzadeler duyun. Büyük arabaları beğenmeyip daha büyüğünü isteyenler duyun, dün size bizden biri diye ümit bağlayan bu kadınların ahında boğulacaksınız.

Kadınlar bugün şiddetle karşılaşıyor, ölümle yüzleşiyor, baskıya maruz kalıyor. Türkiye’de bugün birileri kadınların sesini bastırmak istiyor. Siyasetten ekonomiye, dinden sosyal hayata her konuda kadını özne yaparak en temel haklarını tartışmak istiyor. Kadını, adını yok sayarak zavallı egolarını tatmin etmek istiyorlar.

İYİ Parti’nin iktidarında tesettürü ile uğraşılmayan, bedeni ile sömürülmeyen, her adımda arkasını kollamayan, durakt lambanın soğuk ışığına sığınmayan, boşandığında dul ağladığında hor görülmeyen, market rafından aldığını gizlemeyen, kendi ayakları üzerinde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız. Hiç boşuna uğraşmayın, isteseniz de istemeseniz de alışacaksınız.”

Bizi Takip Edin!
Son Haberler
%d blogcu bunu beğendi: